Gönüllü Asimilasyon Nedir?
Hadi gelin, biraz kafa karıştıran ama aslında çok da eğlenceli bir konuya dalalım: Gönüllü Asimilasyon. Evet, doğru duydunuz, bu kelime size ilk bakışta karışık gelebilir ama aslında günlük hayatımızda sıkça karşılaştığımız, bazen farkında bile olmadığımız bir fenomen. Şimdi, “asimilasyon” diye bir kelime var, değil mi? Yani, bir grubun başka bir grup kültürüne uyum sağlaması. Ama ya gönüllü asimilasyon? O ne? Hadi bunu keşfedelim.
Gönüllü Asimilasyon: Kendi İstediğimiz Yere Sıkışma
Bunu basit bir şekilde şöyle açıklayalım: Gönüllü asimilasyon, kendi isteğimizle başka bir kültüre, ya da başka bir yaşam biçimine adapte olmaya çalışmamızdır. Yani, bir nevi kendimizi “katlanmak zorunda” olmadığımız bir duruma sokmamız. Bu, bazen bilerek, bazen de farkında olmadan olur. Bir insan bir yerin kültürünü, yaşam tarzını, dilini kabul eder, ama bunu yaparken aslında kendi kimliğinden biraz taviz verir. Mesela İzmir’de yaşarken, her an bir bardak çayı başka bir semtte içebileceğimi düşünerek, “Hayat ne kadar da derin!” diye düşündüğümde, gönüllü asimilasyonun ince bir örneğini yaşıyor olabilirim.
Gönüllü Asimilasyon ve Günlük Hayat
Hadi gelin, şimdi gönüllü asimilasyonun aslında hayatımızda nasıl yer bulduğuna bakalım. Bir düşünün, kendinizi bir arkadaş grubunda ya da bir toplumda başka bir kültürün, yaşam biçiminin parçası olarak bulduğunuzda, bu kesinlikle gönüllü asimilasyondur. Mesela bir gün yolda yürürken, çayı çok sevdiğiniz için kafeye giriyorsunuz. Ama sonra garsona siparişi verirken, “Çay, ama lütfen şekersiz ve tam olarak 75°C’de, yani bir parça daha soğuk olursa kafama girebilir” diyorsunuz. Bir anda, tatlı bir çılgınlık, siz farkında olmadan başka bir “çay” kültürünün parçası oluyorsunuz. Bu, bir şekilde “gönüllü asimilasyon” gibi bir şey, değil mi?
Benim Gönüllü Asimilasyon Hikayem
İzmir’de yaşıyorum ve bir akşam arkadaş grubumla “başka bir kültür” keşfetmeye karar verdik. Akşam yemeği için dışarı çıkarken, geleneksel Türk mutfağından bir adım daha ileri gidip, İtalyan mutfağına geçmeye karar verdik. Belli ki, bu grup beni “globalleşmeye” zorlamakta kararlıydı. “Pasta mı?” dedim. “Evet!” diye cevap verdiler.
Ama gelin görün ki, “Ben sadece köfte yerim,” dedikten sonra, kendimi birdenbire “İtalyan mutfağı”na adapte olmaya çalışırken buldum. Spaghetti bolognese yedim, ama aklımda hep “Köfte mi?” sorusu vardı. Yani, evet, gönüllü asimilasyon diyebiliriz, ama bir kısmım hala Türk mutfağına sadık kalma peşindeydi.
Gönüllü Asimilasyonun Diğer Yüzü: “Ne Giysem?”
Gönüllü asimilasyonun başka bir örneği de moda dünyasında karşımıza çıkıyor. Her şeyin hızla değiştiği bir dönemde, kıyafet seçerken, ne giyeceğimi bilemiyorum. 90’lar modası, retro esintiler, sokak modası… Ve bir noktada kendimi, “Ne giysem?” sorusuyla baş başa buluyorum. Fakat, eğer giydiğiniz şeyin “hızla popülerleşen bir trend” olması sizi mutlu ediyorsa, gönüllü olarak bu asimilasyonu kabul etmiş oluyorsunuz.
O anda, başkalarının giydiği şeylerin bir parçası olma arzusuyla, kendi tarzınızı kaybediyorsunuz. Belki de sadece o an popüler olmak için yapıyorsunuz. Sonuçta, sonradan “Bu benim tarzım mıydı ya?” diye düşünürken, gönüllü asimilasyonun içinde kaybolduğunuzu fark ediyorsunuz.
İç Ses: Gönüllü Asimilasyonun Bilinçaltı Çarkı
Evet, bu noktada şöyle bir iç ses devreye girebilir:
İç Ses: “Aman Allah’ım, herkes sağlıklı besleniyor, ben de bir salata yerim. Ama… yok ya, biraz da tatlı söyleyeyim, kimse bilmez. Ayyy! Ama diyet listemde tatlı yasak. Hadi ya, sadece bir dilim… Olmaz, bu asimilasyon işini biraz ciddiye almak lazım. Neyse, bir dilim yeter…”
Sonra kendimizi, başka bir yaşam biçimine adapte olmuş halde buluruz. Sağlıklı yaşam için yeşil içecekler içmeye karar vermişken, bir bakarız ki, kahve yanına bir de tatlı var. Gönüllü asimilasyon işte bu: Düşüncelerinizin, alışkanlıklarınızın ve hayatınıza dair her şeyin bir araya geldiği yer.
Gönüllü Asimilasyonun Bir De Gerçekleşmeyen Tarafı Var
Sonuç olarak, gönüllü asimilasyon denilen şey aslında çok daha karmaşık bir mesele. Bazen bir yerin kültürüne ne kadar uyum sağlamaya çalışırsak çalışalım, tam anlamıyla adapte olamayız. Çünkü gönüllü asimilasyon bazen öylesine derin bir konu olur ki, kendimizi kaybetme noktasına gelebiliriz. O yüzden, bazen sadece “Ne olursa olsun, kendi kimliğimi koruyacağım!” diyebilmek de önemli.
Sonuç olarak, gönüllü asimilasyonun tadı, biraz böyle “iç ses”le kafayı bulmak gibidir. Bir tarafta yeni bir kültüre, bir yaşam biçimine uyum sağlama çabası vardır; ama diğer tarafta, hâlâ o eski alışkanlıklar, eski kimlikler de kıvrım kıvrım beyin içinde dolaşır.
Ve unutmamak gerek, gönüllü asimilasyon bir tercih, ama bunu abartmamak gerek. Çünkü sonradan, “Ne yapıyorum ben?” diye düşünüp, bir kahve içtiğinizde içinizdeki başka bir kimlik başkaldırabilir!